#yedi boyut
Explore tagged Tumblr posts
tanriningolgesi · 2 years ago
Text
EFSUN
Günahın bedeli en ağır günaha ödetilir. Günah var olmanın cezasını cehennemde yanarak değil, cehennem olup kendini yakarak öder.
Karayırtık Mahallesi’nin en Erdemli Sitesi’ndeyiz. Evde toplamda kırk altı duvar, bir zemin, sekiz dişi var. Bir insan, iki kedi, sekiz deli. Üçünü göz, beşini Efsun görür. Kediler bile Efsun’un faça atılmış zihninin yarığından, başka bir diyardan gelen varlıkları göremez. Yalnızca duyarlar. Kedilerin kulaklarına aynadaki yansımanın sesi bile dolar.
Zemin bilir, bu evde çok ayak bezdi. Her biri anlatmak isterdi zeminin bir ağzı olduğunu, dişlerini geçirdiğini. Ama hiçbir insan, ağzının dışında başka bir parçasının konuşabildiğine inanmazdı.  Bu eve giren zavallılar akıl suyunun içildiğini bile hissetmezdi. Çünkü gözle görülür hiçbir şey yoktu.  Oysa Efsun görülmeyeni görür, kediler duyulmayanı duyar, cinler girilmez yerlere girerdi. Bu ev, insanın kendi içinde hesaplaşamadığı her şeyi bilirdi.
Efsun geceleri, taze gömülmüşlerin mezarlarını kazıp duyularını emer; görülmeyeni görmek için gömülenin gözlerini yerdi. Bembeyaz, kırmızı geçişli, renkli boncuklar. Sararmış, benli, çatlak damarlı, görmekten kör olmuş gözler. Tüyü bitmiş diller. Kulaktan gireni yutmak için ısırılmış. Yutulamamış olanı çatlaklarının arasında saklamış bir yığın dil. Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Arapça, her dilde dönmüş ama hiçbir dilde  “bizler ve sizler” demeyi bırakmayanlar, şimdi hepsi dilsizler.
Ağzından çıkanı duymayanlar mezara girmeden yense. Yaşarken, o an konuşurken yenmiş olsa. Kedilerin şapırdatma sesini bir haklılık bastırırdı. Herkes haklıydı. Ağzı haklıydı, kulakları haklıydı, burnu haklıydı. Haklı kulakların sonu bir kedi bağırsağından geçer. Duymayan kulak işlevine geri döner. Ve yaşayanlar artık en az öl��ler kadar işlevsizler. Onlar da bir gün gömülecekler. Kediler, hepsinin kulaklarını kulaklarına ekleyecekler.
Kendi pimini çekenler, bacaklarını bir sağ bir sol hareket ettirip ölüme kuryelik yapanlar, uzuvlarını bir bir kaybederler. Cinler kendine gelmeyenlerin uzuvlarını tek tek yer! Böylelikle zihinlerde dolaşıp putları kül ederler!
Efsun imanlıdır. Kireç tutmuş günahların porçözle çözülür olduğuna inanır. Yalandan çatlamış dilleri, duyan sağır kulakları, derisi günahtan tutulmuşları porçöze batırırdı. Günah kimyasal reaksiyonla insandan ayrılır, günahlarla duvarları kireçler, bitkilerini insan etiyle gübrelerdi. Porçöz bu evdeki her şeye sindi, onlarla yaşamayı öğrendi. Porçöz Efsun’a alıştı, Efsun porçöze. Porçöz artık Efsun’un gözlerinde!
Efsun her doğum gününde ağlar, kırk altı duvara kırk altı gün boyunca kendini asar, kurumaya bırakırdı. Bilirdi. Günah işlemek için gelmemişti, günahın kendisiydi. Günahın dünyaya gelmesine izin veren Tanrı, bunun günahını kendine yazsındı.
Günah işlendiğinin 9150. günü gözlerini gördüklerine yumdu. 25. yaş günün boynu koridorun sol duvarında incelip koptu. Babası kızını, günahını; günahının kedileriyle gömdü. Efsun topraktan ödünç aldığı tüm duyuları geri verdi. Efsun öldü. Bulunması kırk altı gün sürdü. Kediler ve cinler açlıktan öldü. Cinlerin cesedini kimse görmedi ama bir başka kedi duydu.
Duasız, Efsun iki kedi, yediği yüz yetmiş sekiz dil, üç yüz elli altı göz, üç yüz elli altı kulakla boşalttığı mezarlardan birine gömüldü.  Kimse ağlamadı. Sadece evi su bastı. Mezarlık yokuştaydı.  Kendini akıtan musluk mezara varamadan dağıldı.
Solucanlar Efsun’u yedi, Efsun’u yiyen solucanlar biliyordu: Efsun da bir solucandı, içine kıvrıldı, kıvrıldı, kıvrıldı. Boyut atladı. Küçük bir yumurtaydı, çatladı.
Kuş solucanı yedi. Kuş biliyordu: “Efsun da bir kuştu, sağanağa tutuldu. Havadayken boğuldu.”
Kuş kanında taşıdığı idrakla bir kedi tarafından yendi. Kedinin kulakları evdeki ölü cinlerin sesini duydu, kapıyı kırk altı gün boyunca tırmaladı. Kırk altı günün sonunda kapı konuştu:
“Efsun da kapıydı, duvarı yıkıldı.”
Kedi duvarın sesini duydu. Duvarda boynunun kırılma sesi takılıp kalmış, boynu zaman dilimi tanımamış. Duvar şahitti. Kırık olan her yanı bu evde kaldı. Efsun artık bir duvardı, kızıla boyandı.
Her insan dünyanın intihar hapının bir parçasıydı. Efsun biliyordu, zehir zehirdi. Kötü yoktu. İyi hiç. İnsan insandı. İnsan insan. Sadece insan, insandı.
Görebildiğinde insan insanlığını, kendi yarattığı iyiler ve kötülerle yargılandığında anlayacak, İsa’nın gözlerinin neden kanadığını.
Aklıyla kendini piramidin en üstüne koyanlar, aklından kaçacaklar. Boşluk da bir yere varır. Acıtmaz düşmek çakılana kadar.
İnsanın aklıyla örülen her duvar yıkılacak! İntihar insan etmeyecek! Ölmeyecek Efsun’dan sonra hiç kimse. Çünkü yaşamadı ondan öncekiler de.
O ev birilerinin yuvası olacak. Efsun’un kırıkları çatırdayacak. Duvardan ses geldiğine ailenin en küçük çocuğu yemin edecek. Babaannesi cin diyecek, cin, bir nas bir kulhuvallah. Allah çocuğu Efsun’un kırıklarından koruyacak ama Efsun’u efsunluğundan kimse kimse kimse.
5 notes · View notes
hayvansitesi · 5 months ago
Text
New Post has been published on Hayvansitesi.com
Ayrıca şu adlarla da bilinir: Batı Kara Başlıklı Lori, Üç Renkli Lori Tür Profili Cins: Lorius | Tür: lory Boyut: 31 cm (12,1 inç) Ağırlık: 200-260g (7-9.1 oz) Aday gösterilen alt türler: yedi: Ll lory, Ll eritrothorax, Ll somu, Ll salvadorii, Ll viridicrissalis, Ll jobiensis, Ll cyanuchen Renk Yetişkin: Ll lory: Her iki yetişkin de genelde kırmızıdır; siyah alın; siyah lores […] Kara Kafalı Lori ( Lorius lori)
0 notes
teknolojihaber · 1 year ago
Text
Domuz'dan böbrek nakli yapılan hasta iyiye gidiyor
Tumblr media
Organın reddedilme riskini azaltmak için genetiği değiştirilmiş bir domuzdan yeni böbreğini alan 62 yaşındaki adamın, iyileştiği ve kısa sürede hastaneden ayrılması gerektiği belirtildi. ABD'li cerrahlar, çığır açan operasyona gönüllü olduğu için Rick Slayman'ın "gerçek bir kahraman" olduğunu söylüyor. Nihai umut, daha fazla nakil için hayvan organlarının kullanılmasıdır. Daha önce de beyin ölümü gerçekleşen insanlara test amacıyla domuz böbrekleri verilmişti . Massachusetts Genel Hastanesi'nden yapılan açıklamada, 16 Mart'ta gerçekleştirilen dört saatlik ameliyatın "hastalara daha kolay organ temini sağlama arayışında önemli bir dönüm noktasına işaret ettiği" belirtildi. Bay Slayman, kendi böbrekleri düzgün çalışmadığı için yedi yıl boyunca diyalize girdikten sonra 2018 yılında aynı hastanede insan böbreği nakli olmuştu.Beş yıl sonra nakil başarısız oldu ve Mayıs 2023'te tekrar diyalize girmek zorunda kaldı. Doktorları, durumunun pek iyi görünmediğini söylüyordu; kan damarları defalarca kullanıldığı için diyalizin işe yaraması zordu. Doktorları, hastanın tekrarlayan diyaliz damar yolu komplikasyonlarıyla karşılaştığını, pıhtı giderme ve cerrahi revizyonlar için iki haftada bir hastaneye gitmeyi gerektirdiğini ve bunun yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilediğini açıkladı. Bay Slayman, artıları ve eksileri tarttığını ve domuz böbreği nakline devam etmeye karar verdiğini söyledi: "Bunu sadece bana yardım etmenin bir yolu olarak değil, aynı zamanda nakil ihtiyacı olan binlerce insana umut sağlamanın bir yolu olarak gördüm. " Massachusetts Genel Hastanesi Cerrahları faaliyet gösteriyor. Ameliyat 4 saat sürdü İhtiyacı olan insanlar için insan donör organlarının kronik bir sıkıntısı var. Hayvan bağışçıları bu sorunu çözmeye yardımcı olabilir. Son zamanlarda domuzlardan insanlara kalp nakli de deneniyor . Boyut söz konusu olduğunda domuz organları insanlara iyi uyum sağlıyor. Özel domuz böbreği Cambridge, Massachusetts'teki eGenesis tarafından sağlandı. Hayvanın genetiği, alıcıya zararlı olabilecek genleri çıkarmak ve uyumluluğu artırmak için belirli insan genlerini eklemek üzere düzenlenmişti. Bay Slayman hala organın vucuttan reddilmesini önleyici ilaçlar kullanıyor ve yeni böbreğinin ne kadar süre çalışacağı belli değil.  Nakil ekibinden Dr Tatsuo Kawai şunları söyledi: "Umudumuz, bu nakil yaklaşımının dünya çapında böbrek yetmezliği çeken milyonlarca hastaya bir cankurtaran halatı sunmasıdır." kaynak:https://www.bbc.com/ Read the full article
0 notes
hakansuayada · 1 year ago
Link
0 notes
yediboyut · 8 years ago
Photo
Tumblr media
7. GÜN 7 BOYUT İLKBAHAR 2017 
Serinin üçüncü yayını
Tumblr media
ÇAĞDAŞ EDEBİYAT VE DÜŞÜNCE SANATI YAYINI
© 04-2017 e-yayın 50 Lira
SERTİFİKALI KOLEKSİYONER
Özgün Tasarım Renkli Baskı 600 Lira  
Temin et - Türkçe Dil Sanatlarına Destek Ol
KAOT’a Katılın
1 note · View note
senfonikankara · 4 years ago
Text
Ulvi Cemal ERKİN (1906-1972)
Tumblr media
“Türk Beşleri” olarak adlandırılan, Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk bestecilerinden, Çağdaş Türk Müziği’nin klasiklerindendir. İçten yaratıcılığı, düşünüşü ve eserlerinin sanatsal değeri, 20. yüzyıl ulusal bestecilik okullarının önderleri arasında yer almasını sağlamıştır. Erkin’in yaratıcılığının kökeni, Türk müziğine, kültürüne dayanır; müziğinin ulusal içeriği, dünya sanatıyla evrensel bir sentez oluşturur. Onun müziğinde, Anadolu’nun ruhu ve kültürleri, Batı tekniğiyle çağdaş kalıplar içinde ustaca birleşir.
Üst düzey bir bürokrat olan Mehmed Cemil Bey’in oğlu Ulvi Cemal Erkin 1906’da İstanbul’da doğmuş, yedi yaşındayken piyanist Adinolfi’den dersler alarak müziğe başlamış, bir yandan da öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde sürdürmüştür. Yeteneğiyle sivrildiği için, 1925 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Paris’e gönderilmiş, Paris Konservatuarı’nda Jean Baralla, Isidor Philipp ve Camile Decreus ile piyano, Jean Galon ile armoni, Noel Galon ile kontrpuan çalışmış, daha sonra Ecole Normale de Musique’de Jean Galon ve Naclia Boulanger’dan kompozisyon dersleri almıştır. 
Paris’teki eğitimini başarıyla tamamlayan Erkin, 1930’da yurda dönerek Musiki Muallim Mektebi’nde öğretmenliğe atanmıştır. Paris’te başladığı “İki Dans” adlı orkestra yapıtını Ankara’da bitiren Erkin’in bu ilk yaratısı, 6 Mart 1931 tarihinde Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası tarafından seslendirilmiştir, Erkin, 1932 yılında piyanist Ferhunde Remzi (Erkin) ile evlenmiş, 1936 yılında Ankara Devlet Konservatuarı’nın kurulması üzerine bu kurumun piyano bölüm başkanlığını üstlenmiştir. Sonraki yıllarda onu verimli bir besteci, orkestra şefi ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin açtığı müzik kurumlarında yönetici olarak görüyoruz.
Tumblr media
Dönemin yaratıcı bir aydını olan Erkin, besteci arkadaşı Necil Kazım Akses ile birlikte çok sayıda operayı Türkçe’ye kazandırarak sahnelenmesini sağlamış, konservatuar ve opera orkestralarının şefliğini yapmış, Ankara Radyosu’nun çoksesli müzik bölümünü yönetmiş, besteciliğini sürdürürken bir yandan da Ankara Devlet Konservatuarı’nda öğrenciler yetiştirmiştir. 
1971 yılında “Devlet Sanatçısı” ünvanına layık görülen bestecimiz, 1950’de Fransız Eğitim Bakanlığı’nın Palme Academique nişanı, 1959’da “Şövalye” derecesindeki Legion d’honneur nişanı, 1963’te İtalya’nın Ordine al Merito della Repubblica Italiana nişanı ve 1970’te “Officier” derecesindeki Legion d’honneur nişanı ile onurlandırılmıştır. 
İlk yapıtlarında geç romantizm ve izlenimcilikten yola çıkan Ulvi Cemal Erkin, kısa sürede geleneksel müziklerimizin, özellikle halk müziğimizin makamsal ve ritmik gereçlerini başarıyla kullanmaya başlamış, bilinçle eğildiği bu gerecin renkleriyle ulusal birleşime ulaşmıştır. Erkin, opera dışında müzik sanatının bütün tarzlarında eserler bestelemiştir. Eserleri arasında piyano için parçalar, bale müziği, 2 senfoni, rapsodi, uvertür, keman ve piyano için birer konçerto, koro için armonize edilmiş halk türküleri ve çocuklar için parçalar bulunur. 
Tumblr media
Köçekçe 
Ulvi Cemal Erkin, Köçekçe adlı dans rapsodisini eski karcığar ve hicaz köçek havalarından, taksimlerinden esinlenerek yazmıştır. 1943 yılında bestelenen Köçekçe, Erkin’in en beğenilen ve sıkça seslendirilen eserlerinden biridir. Köçekçe hayattan alınmış, halk şenliğini yansıtan bir tablodur. Besteci burada, diğer eserlerinde olduğu gibi Türk folklorundan yararlanarak, tematik gereçte senfonik gelişim usullerini kullanmıştır. Köçekçe, kıvrak, oyun havasında bir danstır, sözlü veya enstrümantal olarak seslendirilir. Erkin burada, dans folklorünün temelinde tek bölümlü, çeşitli karakterdeki epizotları içeren bir rapsodi yaratmıştır. Parlak orkestrasyon stilinin senfonik usullerle işlenmesi, Köçekçe’nin milli senfonizmin güzel örneklerinden biri olmasının nedenidir. 
youtube
Piyano Konçertosu 
Piyano Konçertosu 20. yüzyıl konçertolarının en iyi örneklerindendir. 1942’de yazılan konçertonun ilk yorumu 1943’te Ankara’da yapılmıştır. Besteci eseri eşi Ferhunde Erkin’e adamıştır. Piyano Konçertosu’nda senfonik gelişim, virtüöz parlaklık ve derin lirizm ile uyumla birleşir. Romantik ve çağdaş geleneklere göre yazılmış eserin en önemli özelliği, Türk folklorundan, makamlarından kaynaklanan dokusal içeriğidir. Erkin tematik malzemenin işlenmesinde senfonik araçlardan, monotematizm prensiplerinden yararlanır. Bu, temaların tezatlık içinde karşılaşmasında, değişmesinde, yeni anlam kazanmasında ve bölümlerin arasındaki dokusal bağlarda kendini gösterir. 
youtube
Konçerto dört bölümden oluşur. Birinci bölüm (Allegro-sonat biçiminde) kısa orkestra girişinden sonra, solo piyanoda sunulan akorlu, vurgulu, oktavlı pasajlardan oluşan, aralıksız süren dinamizm ve coşku dolu ana temayla başlar. Ana tema, halk müziğinin doku ve ritimleri, toccata tarzındaki duyuluşları ön plana çıkartır. Ona tezat ikinci tema sakin, serbest akışlı melodisiyle dinleyiciyi romantik düşler dünyasına götürür. Gelişim sürecinde ana temanın sert motiflerinin duyulmasıyla müzik yeniden gerilim dolu dramatik tarza geçer, Piyanistin virtüöz pasajlarla dolu muazzam ve coşkun solosu dramatizmin yükselişini hazırlayarak doruğa ulaştırır. Kadans, birinci bölümün dinamik zirvesidir. Burada besteci polifonik usullerden yararlanır. Piyano pasajlarının temelinde, lirik yan tema yeni boyut kazanarak geniş ve haşmetle sunulur. Röpriz, gelişim bölümünün çizgisini devam ettirir. Gergin, dramatizm dolu müzikte yeniden huzurlu, romantik ikinci tema işitilir, Birinci bölüm ana temanın sunulduğu dinamik koda ile sona erer.
youtube
İkinci bölüm (Andante-üç bölümlü kuruluşta) düşünceli bir havada başlar. Bas klarnetin sunduğu, makamsal dokularla örülmüş esrarlı, kuşku dolu melodi işitilir. Solist ile orkestranın diyalogunda geniş soluklu şarkı niteliğindeki tema duyulur. Burada romantik doğaçlama prensipleri halk müziği usulleri ile birleşir.
youtube
Üçüncü bölüm (karmaşık üç bölümlü kuruluşta), hızlı, dinamik, neşe dolu Scherzo’dur. Burada Karadeniz oyun havalarının, Horon’un ritim ve dokuları ile örülmüş bir müzik duyulur. Orta kısımda klarnet bir taksim sunar. Scherzo’da Erkin’in ünlü Köçekçe’sinin yankılarına rastlanır. 
Dördüncü bölüm (Andante, Allegro Rondo biçiminde) piyanonun ağır tempolu girişiyle başlar. Akorlu temanın kuruluşunda birinci bölümün lirik temasının dokuları duyulur. Sonra Scherzo’nun çizgisini devam ettiren dans ritimlerinin, ezgilerinin temelinde neşe dolu bir bayram tablosu sergilenir. Konçerto törensel bir havada, piyano ile orkestrada birinci bölümün giriş temasının duyulmasıyla sona erer. 
1. Senfoni
Erkin’in 1. Senfoni’si ulusal müziğin en parlak ve önemli eserlerindendir. Besteci senfonide klasik gelenekleri Türk halk müziğinin özellikleriyle kaynaştırır. Senfoni parlak orkestrasyon stili, zengin ezgisel içeriği, kompozisyon birliğiyle ayırt edilir. 1. Senfoni’nin ilk seslendirilişi 1946 yılında Ulvi Cemal Erkin yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası tarafından Ankara Devlet Konservatuarı Salonu’nda yapılmıştır. 
youtube
Senfoni dört bölümden oluşur. Birinci bölüm (Allegro aperto) sonat biçiminde kurulmuştur. Timpanide duyulan telaşlı, ritmik bir motifle başlar; onu takip eden heyecanlı, ihtiraslı ana tema eserin gergin, dramatik ortamını belirtir. İkinci tema ana temayla tam bir tezat içindedir. Önce obua, sonra koranglenin sunduğu lirik, içten gelen uzun soluklu melodi işitilir. Onun dokularında, gelişim usullerinde halk müziğine yakınlık duyulur. Gelişim birinci bölümün dramatik kısımlarındandır; içeriğini birbirine tezat temaların etkileşimi ve dramatik karşılaşmalar oluşturur. Gelişim, parlak armonilerin değişimi, tematik, polifonik gelişimin usulleriyle, ayrı ayrı grupların ve orkestra tuttisinin çağrılarıyla elde edilir. Büyük içsel dinamikle yüklü bölüm, dramatik doruğa ulaşarak röprize geçer. Birinci bölüm koda ile sona erer. Burada iki tema polifonik şekilde birleşerek seslendirilir. Ana tema, yaşamın yüceliğini, güzelliğini onaylayarak birinci bölümü bitirir. 
İkinci bölüm (Adagio), şiirsel bir lirizmle karakterize edilir. Yaylıların pizzicatosu fonundaki koranglenin solosunda şarkı benzeri bir melodi işitilir. Onun serbest akışlı, esnek çizgisinde, makamsal dokularında Türk folklorundan gelen özellikler duyulur. Müzik, obua ve koranglenin güzel bir diyaloğu şeklinde devam eder. Yavaş yavaş diğer tahta nefesli çalgıların katılımıyla, tema yeni ezgisel hatlarla zenginleşir, orkestrasyon dokusu yoğunlaşır. Huzurlu, hülyalı ana tema ihtiraslı, heyecanlı tarza geçer. Sonra yeniden duygulu bir şarkıya dönüşerek sakin, huzurlu havada sona erer. 
Üçüncü bölüm (Allegro) dinamik bir Scherzo’dur. Burada diğer bölümlerde olduğu gibi orkestrasyon renklerinin zenginliği, halk müziği ruhunda yazılmış, dans ritim ve dokularıyla örülmüş tematik gereç dikkati çeker. 
Dördüncü bölüm (Moderato-Allegro) birinci bölümün çizgisini devam ettirir. Ağır girişle başlar ve dinamizmin yükselişi temelinde kurulur. Tematik malzemede birinci bölümün ana temasının dokuları duyulur. Bu da senfonik dizinin bir bütün içinde birleşmesini sağlar. 
Prof. Naile Mehtiyeva
Tumblr media
6 notes · View notes
alicandelibas · 4 years ago
Text
Beyazad-ı Bestami Hazretleri ve Rahip
Uzun bir yolculuğa çıkan Beyazad-ı Bestami Hazretleri. Rahip görünüşe göre temiz birine benziyordu. Onu evine davet etti ve bir oda tahsis etti. Bir müddet Rahibin evinde kaldı. Hazret bir gün odasına iken nefsine dedi ki:Ey nefsim! Seni köreltmek istiyorum; fakat sen uğursuzluğunla buna yanaşmıyorsun bile… ”
Tam bu esnada rahip odasına girdi ve Bayezıd-ı Bestami’ye; “Sen ne güzel insansın… Keşke Mesih’in kulu olanlardan olsaydın!” dedi.Bayezid’e bu ağır geldi ve oradan ayrılmak isterken rahip ona dedi ki: “Bir müddet daha kalmanı arzu ederim. Zira bizim büyük bir bayramımız var, onu görmeni isterim. Hem değerli bir vaizimiz var, yılda bir varsayılan bize hitap eder, ben de onu dinlemeni istiyorum. ”Beyazad-ı Bestami Hazretleri bu teklifi kabul etti ve kalmaya razı oldu. Derken bu büyük bayrak geldi kutlamalar başladı. Rahip Bayezid’le dışarı çıkacağı zaman ona hitaben:
 “Sen bu düğme kıyafetleri ile nasıl bu kadar rahibin arasına girebilirsin? Doğrusu ben endişeliyim. Şu kuşağı bağla, İncil’i de boynuna as! dedi.
Rahibin bu teklif Bayezid’e çok ağır geldi. Fakat bunda bir hikmet olmalı dedi ve onun dediğini yapayım, dedi Hemen elbiselerini çıkardı, onun üst kısım giydi, beline de kuşağı bağladı. İncil’i de boynuna astı.
Rahiple beraber bine yakın rahibin arasına katıldı. Biraz ilerledikten sonra birdenbire herkes durdu. Çünkü rahiplerin en büyüğü geliyordu. Bütün gözler ona döndü. Ama konuşmuyordu. Rahipler onun sessizliği bir anlam veremediler ve sordular:Ona saygıyla: “Neden konuşmuyorsunuz?” dediler. “Cevap konuşayım ki içinizde bir Müslüman var!” diye cevap verdi. Ahali ve rahipler heyecanla “Onu bize göster, parça parça edelim!” Diye bağırdılar. Başrahip diyor dedi ki:
“Hayır ant olsun ki söylemem, fakat bir şartla onu boyut gösterebilirim. Ona zarar vermeyeceğinize dair bana söz verin! .. ” Bunun üzerine rahipler ve ahali ona zarar vermeyeceklerine dair yemin ettiler. O zaman Başrahip topluluğa başladı dedi: Ey Ey Muhammed’i! Ayağa kalk ve kendini göster. ”
Beyazıd-ı Bestami Hazretleri ayağa kalktı. Başrahip: “İşte Müslüman budur.” dedi. Sonra sordu: “Adın nedir?” Bayezıd-ı Bestami “İlmin var mı?” “Allah’ın öğrettiği kadar bir şeyler yapın.”
Rahibin Soruları
Madem öyle şu sorularımı cevapla” dedi.
“İkincisi olmayan bir, üçüncüsü olmayan iki, dördüncüsü olmayan üç, beşincisi olmayan dört, altıncısı olmayan beş, yedincisi olmayan altı, sekizincisi olmayan yedi, dokuzuncusu olmayan seki, onuncusu olmayan dokuz, on birincisi olmayan on, on ikincisi olmayan on, bir, üçüncüsü olmayan on iki nedir? ”
Beyazad-ı Bestami Hazretleri: “Ey rahip beni iyi dinleyesin, ikincisi olmayan bir eşi ve benzeri olmayan Allah’tır. Üçüncüsü olmayan iki, gece ile gündüzdür. Dördüncüsü olmayan üç 3 talaktır. Beşincisi olmayan dört kutsal olan kitaplardır.Bunlar Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an’dır. Altıncısı olmayan beş, vakit namazdır ki beştir. Yedincisi olmayan altı, Allah göklerin ve yeri altı günde yaratmıştır. Sekizincisi olmayan yedi, yedi kat semadır. Dokuzuncusu olmayan sekiz, kıyamet vakti Arş’ı taşıyan sekiz melektir.
Onuncusu olmayan dokuz, dokuz ay gebe içindir. Birincisi olmayan üzerinde, Musa peygamberin Şuayb peygambere 10 yıl çobanlık yapmasıdır. İkincisi olmayan bir üzerinde, Hazreti Yusuf’un bir kardeşi vardır. Üçüncüsü olmayan üzerinde iki ise iki aydır üzerinde. ”Dedi.
Bu cevapları dinleyen rahip tebessüm ederek; “Doğru cevapladın. Şimdi cevapla dedi ve sordu. Havadan yaratılan nedir? Havada muhafaza olan nedir? Hava ile kim helâk edildi? Bunlardan haber ver bize ”dedi. Bayezid’in:
“Hazreti İsa havadan yaralanıyor ve havada muhafaza ediliyor. Süleyman peygamber dahi havada muhafaza edildi. Reklam kavmi ise hava ile helâk edildi. ”Diye cevap verdi.
Bu sefer rahip yine ona: “Doğru dedin.” Dedi ve devamında sordu: “Ağaçtan yaratılan nedir? Ağaçta korunan kimdir ve ağaç ile helâk kimdir? ”
“Hazreti Musa’nın asası ağaçtan yaralanmıştır. Nuh peygamber ise ağaç içinde (gemide) korunmuş halde. Zekeriya peygamber ağaç içinde testereyle biçilip helâk bulunmaktadır. ”Dedi.
Rahip “Doğru Doğru! ..” dedi ve tekraren sordu: “Ateşten kim yaratıldı, ateşten kim korundu ve ateş ile kim helak olmuştur?”
“Ateşten yaratıldı Şeytandır. Peygamber İbrahim ateşten korundu. Ebu Cehil ise ateşle helâk oldu. ”Diyerek hemen verdi. Rahip tekrar hemen arkasına sordu: “Taştan yaralanan kim, taş içinde korunan kim ve kim taş ile helâk edilmiştir?”
“Hazreti Salih’in devesi taştan yaralandığı. Ebrehe’nin dolgu maddesi olan Ashab-ı Kehfdir ve taş ile helâk olan dolgu taşı. ”Diye cevap verdi.
Rahip tasdik etti ve tekrar sordu
Denilmiş ki cennette dört nehir bulunur, birisi baldan, birisi sütten, birisi sudan, birisi de şaraptandır. Bu nehirler aynı şeyi akıyor denilmiştir, bunu izah et? Ayrıca burada bunun bir misali var mıdır? ”
“Evet bunun örneği vardır: Kulaktan çıkan yağ acı, gözyaşı ise tuzludur. Burun suyunda ise ayrı bir tat vardır. Ağızdan gelen su ise tatlıdır. ”Diye cevap verdi.
Rahip teyit etti ve sormaya devam etti; “Cennete gidenler yer içer, ancak tuvaletlidir olmaz. Bunun yerine bir örneği var mıdır? ”
“Elbette vardır. Anne karnında bulunan cenin o da yer, içinde, fakat dışkısı yoktur. ”
Rahip o zaman içinde cevaplandır: İki dalda bir ağaç var ki, onun dalında ise otuz yaprak var ve onu yaprağında beş çiçek var; bu çiçeklerden ikisi güneşe, üçü karanlığa bakar, bu ağaç nedir? ”
“Ağaç bir seneyi temsil eder. İki dalı demek, dalda bulunan otuz yaprak otuz günü, yaprakta bulunan beş çiçek beş vakit namazı temsil eder. ”
Peki, gece olunca gündüz, gündüz gelince gece nereye gidiyor? ” “-Bu bir göreceli zaman meselesinden. Güneşin doğup batması ise bunun ölçüsü oluyor. Allah bilir geri kalanını kaldı. ”
Beyazad-ı Bestami Hazretleri’nin sorusu ve Sonuç
Beyazad-ı Bestami Hazretleri sorular bitti mi dedi Rahip evet deyince izin verirsen benim de birkaç sorum olacak. Ama boy sadece bir tanesini sormak isterim. Ne dersin? ”
Rahip elbette istediğini sorabilirsin! “Her şeyin anahtarı vardır cennetin anahtarı nedir? Ve cennet kapılarının üzerinde ne yazmaktadır? ”
Rahip suskunlaştı ve cevap vermekten istemedi. Orada bulunan rahiplerin morali bozuldu ve: “-Ey büyüğümüz mi? Neden cevap vermiyorsun? ”
Başrahip: “Hayır” deyince: “Madem öyle niçin cevap vermiyorsun?” diyerek serzenişte bulundular. Bunun üzerine başrahip: “Şayet cevap verirsem, benim bu cevabıma siz de katılır mısınız?” dedi, orada bulunanlar
“İncil hakkı için, elbette sana uyarız.” dediler ve söz verdiler. “O halde cevap veriyorum: La İlâhe İllallâh Muhammedün Rasûlullâh yazmaktadır.
Müslüman oldular bu cevap üzerine rahipler de hep birlikte kelime-i şehadet getirerek. Beyazad-ı Bestami Hazretleri bir vakit kalarak İslamiyet’i onlara öğretti ve bu sır da bir hikmette olduğu çözülmüş oldu.
Tumblr media
3 notes · View notes
wozwaldllik · 5 years ago
Text
Kütleçekim Kuvveti
Tumblr media
Kütle-çekim neden diğer fizik kuvvetlerinden çok daha zayıftır?
Evreni bir arada tutan dört temel kuvvet vardır. Manyetizma ve elektrikle ilgili tecrübelerimizden elektromanyetik kuvvete hepimiz aşinayız; atom çekirdeğinin içinde proton ve nötronları sımsıkı bir arada tutan güçlü nükleer kuvveti duymuş olabiliriz ve kuantum teorisine biraz daldıysak, atom altı parçacıklarını etkileyen ve nükleer bozunmadan sorumlu olan zayıf nükleer kuvvete bir yerlerde rastlamışızdır. Ancak güçlü nükleer kuvvetin milyonda biri kadar gücü olan zayıf nükleer kuvvet, dördüncü kuvvetin, kütle-çekim kuvvetinin yanında dev kalır.
  İki parçacık arasındaki kütle-çekimsel kuvveti ölçtüğümüzde, zayıf nükleer kuvvetin bir tahminine ulaşmak için ona 30 sıfır eklemeniz gerekir. Bu her şeyin teorisini arayan fizikçiler için büyük bir sorundur.
  Sicim teorisi, gelinen son noktadır. Üç boyutlu dünyamızı on boyutlu bir evrende bir dilim ve “membran” gibi görerek, kuvvetler uzlaştırılabilir. Böylece, kütle-çekimi, diğer kuvvetler yalnızca üç boyutumuzda etkinken, sadece zayıf üç boyutlu etkisini algıladığımız on boyutta birden etkin bir kuvvet olarak görülebilir. Her şey, sicim teorisinin on boyutlu titreşen iplikçikleri olan “açık sicimler” ile aynı şey olmakla beraber uçları birleşip halka oluşturan “kapalı sicimler” arasındaki farka gelip çatar.
  Ancak kimi fizikçiler, sırf kütle-çekim denen küçük fındığı  kırmak için evrene yedi boyut daha eklemenin epey büyük bir balyoz icat etmeye benzediğini düşünüyor.
Tumblr media
Kütle-çekim nasıl işler?
Newton, kütle-çekimi iki nesne arasındaki kuvvet olarak görüyordu. Einstein, onu uzay-zaman sürekliliğinin kütle aracılığıyla bükülmesinin bir sonucu olarak görüyordu. Newton, kütle-çekimin ani olduğuna inanıyordu. Einstein, ışık hızında hareket eden “kütle-çekim dalgaları” görüşünü ortaya attı. Son deneyler, Einstein’ın görüşünü doğrulamış gibi görünüyor fakat kütle-çekim dalgalarını neyin oluşturduğu ve nasıl yayıldıkları bir sır olarak kaldı.
 William Hartston, Kimsenin Bilmediği Şeyler
###
https://www.evrenbilim.com/kutlecekim-kuvveti/
10 notes · View notes
bikdim · 2 years ago
Text
hellmouth / cehennem ağzı
burayı kendime bir sığınak olarak açtığımda, ayda yılda bir gelip, bıkkınlıklarımı sessizce haykıralı yedi yıl olmuş. 
okay. güzel. 
ve bakıyorum da ne kadar naif şeylerin bıkkınlığını dillendirmişim. 
okay. bu da güzel. 
peki? 
tam olarak şeytan ne zaman ferrari’sine binip gaza basmaya başladı emin değilim, ama sanki 2012′den sonra bir şeyler hızlanır oldu. kötülük namına. 
kötülük hiç yok muydu? 
elbette ki zilyon yıllardır var. 
kötülük bu kadar tavan mıydı? 
tabii ki, daha da tavan olduğu olduğu dönemler de oldu. 
okay. 
peki, son yıllarda ne zaman ve nasıl, bir kırılım oldu, ve bu kırılımı ne tetikledi ve bu kırılım cehennem çukurunun* genişlemesine ve zebanilerin özgürce aramıza karışmasına neden oldu? 
*bu “buffy and the vampire slayer”daki hellmouth / cehennem ağzı değilse tam olarak nedir? 
gerçekten birebir yaşanan şey bu, cehennem ağzı’nın kapıları açıldı ve adeta tüm zebaniler önce usulca sonra da hızına alamayarak her yere olabildiğince karıştı, ve karışmaya da devam ediyor, hem de ne büyük bir hızla. 
kötülük, dna yapı taşımızın bir parçası, elbette ki, iyi ve kötü, yin ve yang, etc. 
okay? okay. 
ve her şeyde iyi ve kötünün savaşı üzerine kurulmuş. 
okay? okay. 
hepsi okay. 
bunlar hep bildiğimiz hikâyeler, masallar, kurgular, eyvallah? eyvallah. 
karşı gelen var mı? 
hayır öyle değil, dünya, ya da var olduğumuz bu boyut, cicili bicili bir yer, herkes herkesle kardeş, diyen? diyebilen? birisi var mı? 
var mı cidden? 
yok. 
okay. 
peki, iyi ve kötünün bitmek tükenmek bilmeyen bu savaşında, ne ara kötüler bu kadar öne geçti? ne ara cehennem ağzı’nın kapıları ardına kadar açıldı? 
bu kırılımı, bu tetikleyici nedeni bilen, bulabilen var mıdır? 
ne ara iyiler bu kadar azaldı? susturuldu, sindirildi, ve kendi aralarında da birbirine küser, birbiriyle çelişir hale geldi? 
allaha/yaratıcıya inanmak ya da inanmamak her bir bireyin kendi özgür vicdanına kalmış, tartışmaya açık bir konu. 
okay. 
peki, helak edilen binlerce, yüzbinlerce toplum, topluluk, asla ve kati suretle çökmeyeceklerine inandıkları destansı uygarlıklar? 
bu arkadaşlara tam olarak ne olmuş? 
bilimsel olarak elbette ki, iklim, kıtlık, depremler, seller, volkanik patlamalar, vb. etc. düzinelerce sıralanacak olay örgüleri ile yeryüzünden silinmişler. öyle mi? 
okay. 
bu arkadaşlar, tüm uygarlıklar, silinen, yok olan, adını sanını bildiğimiz binlerce yıllık hükümdarlıkların yanında, henüz izine rastlayabildiğimiz, arkeolojik bir çalışmada, kalıntıda, tarihsel bir veride izine rastlanmamış bir o kadar binlerce yıllık uygarlık daha, silinen, toz olan, henüz ulaşılabilir bile olmayan. 
bu arkadaşlar, tam olarak ne yapmışlar? 
bizim yaptıklarımızın aynısını. 
aksini ispat edebilir miyiz? 
hayır. 
bu arkadaşlar, yemiş içmiş sıçmış üremiş okay? 
okay. 
ellerinde eksik olan tek şey cep telefonu ve ipad’leri, bunun dışında eksik olan bir şeyleri var mı bizden? 
yok. 
bazı medeniyetlerin mimari standartlarına hâlâ erişilemiyor, sadece mimari değil, bilimsel alandaki görüşlerine de. -bu konu çok uzun girmeyelim- 
özünde, bizi onlardan, onları bizden ayıran toplasan %1 ya %2′yi geçmeyecek ayırt edici özelliklerimiz var. 
ve hepsinin de sonu belli. 
bu arkadaşlar iyilik ve kötülük savaşında, bir güzel ters düz edilmişler. 
iyiliğin iyilikten çıkıp, erdemin erdemden çıkıp, kötülüğün her bir ruhun içine kolaylıkla girebildiği, her şeyin normal olarak karşılandığı bir dönem yaşamışlar. 
çocuklara tecavüz mü? okay. 
kadınları mı yakalım? aa tamam. 
hayvanlara eziyet mi? tabii ki hepsine. 
doğayı mı katledelim? elbette neden olmasın. 
aklımızı çalıştırmayalım ama sadece ne istersek onu yapabilecek güçte olduğumuza inanalım öyleyse? neden olmasın, süper fikir!  
fakiri, muhtacı, ezelim, ondan hatta mümkün miktarda faydalanalım? bingo!  
bu ve türevlerini içeren tarihsel olgular, her şeyin sonunu getirmiş, tesadüfe de bak sen. 
ardından iyilik bir nebze toparlanmaya başlar, refah, sonra azgınlık, sonra cehennem kapısı sonuna kadar açılır, sonra yine “bi daha yapmıycam” söz demeceler, derken “hadi oradan helak olasıcalar”, gelir ve helak olurlar. bu döngü milyonlarca yıldır aynı şekilde devam etmekte. 
çocuklara tecavüz, bebeklere, kız erkek demeden, hayvanlara tecavüz, işkence, kadınlara işkence, katliam, meydanlarda orta yerlerde, göz göre göre, fakirin kıçına vur bir tekme, muhtacın sırtına bindir yükü, saraylar, hamamlar, zenginler ve salyaları daha da çok akanlar.
ne kadar da tanıdık, ne kadar da bilindik. 
ya tanrılar bu senaryodan sıkılmıyor mu allah aşkına? 
milyon yıldır aynı hikâyeler, sadece oyuncular farklı? 
tanrıların reyting anlayışı bu mu? 
belli ki, akıllanmıyorlar, belli ki akıllanmayacaklar da. neden bu diziyi artık sonlandırmıyoruz arkadaşlar, remake yapmaya gerek yok, sıkıldık, yeni bir şey mi yapsak? 
belki de dinozorlarda tam olarak bu oldu, sıkıldılar, okay, eyvallah dediler ve bam bam bam. 
sonra? başka bi senaryo ama içerik ve malzeme az çok aynı, yani yeni bi malzeme yok gibi, büyük küçüğü ezer, dişi büyük olan dişsizi yer, falan filan. 
buranın isminin dünya olduğuna inananlar. 
burasının gerçekten de cehennemin ta kendisi olduğunu ne zaman idrak edecekler? 
cehennemin de kademeleri olmalı, başlangıç, orta, profesyonel... 
burası belki de beginner seviyesi olabilir, belki de advance de olabilir. 
ama... allah aşkına....neden uslanmıyorsunuz? 
nasıl da fısıldıyor ruhunuzun ta derinliklerine zebaniler? 
erdemsizlik, akılsızlık, iyilikten yoksunluk, nasıl da bir heyelan gibi insanlığın üstüne çullanıyor? 
ve bu sadece türkiye için geçerli değil, tüm dünyada artan, tüm dünyada yokuş aşağı frenleri patlamış bir şekilde giden toslamaya hazır bir medeniyet var. 
teknolojinin çok ilerlemiş olması ile mi kendinizi kandırıyorsunuz? 
uzaya gidebildiğiniz için mi? 
mars’a araç indirdiğiniz için mi? 
mars’ta koloni kurabileceğinizi hayal ettiğiniz ve gerçeğe dönüştürmek için paracıkları cukkaladığınız için mi? 
şeytanla yapılan işbirliğine çok güvendiğiniz için mi? 
yapay zekalarınız, robotlarınız olduğu için mi? 
silahlarınız nükücükleriniz olduğu için mi? 
füzeleriniz, uydularınız, antenleriniz, tanklarınız, gemileriniz olduğu için mi? 
BU ŞIMARIKLIK? 
kötülük normalleştiriliyor, ve buna ses çıkaranlar sindiriliyor. 
hayvanlara zulüm, bebeklere zulüm, kadınlara zulüm, fakirlere zulüm, iyilere zulüm, azınlıklara zulüm. 
zulüm üstüne zulüm. 
ses çıkaranlara, karşı gelenlere psikolojik baskılar, ve oyunlar. 
fiş çekmeceler. 
cehennem ağzı ardına kadar açık, zebaniler sims oynar gibi oynuyor. 
nasıl kapanacak bu cehennemin ağzı? kim kapatacak? 
ya da kapanmasına gerek kalmadan, direkt tüm konu mu kapanacak? 
daha önce yüzbinlerce kez kapandığı gibi. 
ve tekrar aynı döngü. 
kitaplar geliyor, anlatanlar geliyor, uğruna mücadele edenler geliyor, ama yine de olmuyor mu? 
çok ilginç. 
çok enteresan.
ya da belki de değil. 
belki de zaten, bu oyunun olayı da bu? 
bu oyundan bıkacak tanrılar olduğuna inanıyorum, daha önce bıktıkları gibi, yine bıkacaklar. 
bıkkınlık, sadece ve sadece bıkkınlık. 
iyiliğin olduğu bir evren.
adının cennet olmasına gerek yok. 
iyiliğin, sadece ve sadece iyiliğin olduğu bir yer. 
var olmalı. 
umarım görebilirim, ömürlerimin birinde bile olsa yeter. 
...
1 note · View note
pdfsayar · 2 years ago
Text
Yedi İklim Türkçe B2 Çalışma Kitabı
Yedi İklim Türkçe B2 Çalışma Kitabı
10 sonuç Boyut Önizleme İndirme I Alt Ğ I İzni Olmadan Tamamen Veya K I L I Yunus Emre … – MerkezYEDİ İKLİM TÜRKÇE B2 KONUŞMA 1. Tartışmada görüşlerine uygun açıklamalar, kanıtlar, yorumlar getirerek savunur. 2. Tartışmada nedenler, sonuçlar, varsayımlar üzerinde durur. 3. …Kaynak: https://www.yee.org.tr/sites/default/files/yayin/b2_ogretmen_kitabi.pdf 7817 KB Önizle İndir Yedi İklim Türkçe Ve…
View On WordPress
0 notes
bioklimatikpergola · 2 years ago
Text
Pergole Tente
Tumblr media
Pergola, dış mekan yaşamını yeni zirvelere taşır ve dış mekan odanızın çerçevesini sağlar. Özel şekil ve boyutların yanı sıra birçok standart boyutta sunulan Pergola kitleri, mimari ilginin yanı sıra mükemmel miktarda gölge ve mahremiyet sağlar. Hayallerinizdeki dış mekanı yaratmak için bir pergola gölgelik, aydınlatma, perdeler, ısıtıcılar veya bir vantilatör ekleyin. Pergola alüminyum takviyeli hücresel PVC ve tamamen alüminyum pergola kitleri, neredeyse sınırsız tasarım seçenekleriyle birlikte inanılmaz bir güç sunar. Tüm Pergola kitleri, dış mekan yaşam alanınızı mükemmel şekilde tamamlayan bir pergola oluşturmak için tescilli ColorLast boyama işlemimiz kullanılarak tamamlanabilir. Paslanmaz çelik donanım ve ayrıntılı kurulum talimatları, pergolanızı inşa etmenin basit ve hızlı olması için yaptığımız her prefabrik pergola kitine dahildir. Pergola yedi standart modelde sunulmaktadır. Orijinal Pergola, klasik pergola tasarımına az bakım gerektiren modern yaklaşımımızdır. Pergola, klasik pergolayı alır ve maksimum gölge kapsamı için manuel olarak geri çekilebilir bir kumaş gölgelik sistemi ekler. Duvar Pergolası, mimari bir ilgi eklemek için bir kapı, pencere veya garaj kapısı üzerine duvara monte edilmek üzere tasarlanmış güzel bir vurgu pergolasıdır. Pergola, geri çekilebilir gölgelik ve yağmur koruması sunan minimalist gölge yapımızdır. Pergola, geri çekilebilir gölgelik ile modern bir tarz sunar. Pergola Vizyonu Dış mekan yaşam alanınıza mükemmel uyum sağlamak için tasarladığınız tamamen özelleştirilebilir pergola setimizdir. Pergola, serinletici gölgeyi en üst düzeye çıkarmak için geniş üst kirişlere sahip şık, modern bir tasarımdaki ilk tamamen alüminyum yapıdır. Ayrıca, özel boyutlu yapısal pergola bileşenleri, eğriler, kemerler ve dekoratif öğeler ile tam boyut ve tasarım özelliklerine göre özel pergola kitleri tasarlıyoruz. Her Pergola, 25 Yıllık Sınırlı Konut Garantisi veya 10 Yıllık Sınırlı Ticari Garanti kapsamındadır. Az bakım gerektiren yeni Pergola sistemi kitinizin çürüme, bükülme veya bölünmeyeceğinden ve %100 termit geçirmez olduğundan emin olabilirsiniz. Yıllarca güzellik ve keyif sağlayacaktır.
0 notes
olmazsa-com · 3 years ago
Text
Kedi Yaşı Tablosu - İnsan Yıllarına Göre Kediniz Kaç Yaşında?
Tumblr media
Kedi yaşı tablosu Muhtemelen bir kedinin yaşamının bir yılının yedi insan yılına eşit olduğu sözünü duymuşsunuzdur. Hesaplama Listemiz Heman Aşağıda Genel olarak Kedi yaşı tablosu, ile ilgili kedi yılları için “bir yıldan yedi yıla kadar” hesaplamasının, evcil hayvanlarımızın bizden çok daha hızlı yaşlandığını göstermek için yapıldığı düşünülmektedir. Kedi Yaşı Tablomuza Hemen Gitmekmi İstiyorsun Butona Tıklayarak İlgili Tabloya Ulaşabilirsiniz Kedi Yaşı Tablosu Kedi yaşı tablosu : Bununla birlikte, kediler söz konusu olduğunda, kedi dostlarımız aslında beklediğinizden çok daha hızlı yaşlanır. Kedinizin yaşını insan yaşına kadar nasıl doğru bir şekilde hesaplarsınız? Kedi Yaşı Tablosu Kedimin yaşını insan yılı olarak nasıl hesaplarım? B“Kedim insan yaşına göre kaç yaşında?” diye soruyorsanız. kedi yaşı hesaplama tablosu oldukça basittir. Boyut ve cinse göre daha fazla varyasyona sahip olan köpeklerle karşılaştırıldığında, bir kedinin yaşını hesaplama yöntemi oldukça standarttır. Amerikan Hayvan Hastanesi Derneği'ne göre, bu yaş yönergeleri oluşturulmuş ve üzerinde anlaşmaya varılmıştır: - Bir kedinin yaşamının ilk yılı, yaklaşık olarak 15 insan yılına eşittir. - Bir kedinin yaşamının ikinci yılı, ek bir dokuz yıla eşittir. - Bir kedinin yaşamının ikinci yılından sonra, her ek yıl yaklaşık dört insan yılına eşittir. Peki, kediniz insan yaşına göre kaç yaşında? Öğrenmek için aşağıdaki kedi yaşı-insan yılı grafiğimizi kullanabilirsiniz! Kedi Yaşı Tablosu : Kedi İle İnsan Yaşı Karşılaştırmamız Kedimin yaşını anlamak neden önemlidir? Artık kedinizin yaşını insan yılı olarak doğru bir şekilde nasıl hesaplayacağınızı bildiğinize göre, merak ediyor olabilirsiniz: Kediler ne kadar yaşar? Kedimin yaşam beklentisi nedir? Genel olarak, kedilerin köpeklerden daha uzun yaşadığı bilinmektedir - 20 ila 25 yıl arasında herhangi bir yerde yaşayabilirler. Hatta Guinness Rekorlar Kitabı'na göre 'gelmiş geçmiş en yaşlı kedi' 38 yıl 3 gün yaşadı, yani 168 insan yılı! Bununla birlikte, köpekler gibi, kediler de yedi ila 10 yaşına geldiklerinde, olgunluk yıllarına geçmeye başlarlar. Bu yaşam aşamasına girdiklerini bilmek önemlidir, bu nedenle onlara en iyi nasıl bakacağınızı bilebilirsiniz. Bu süre boyunca - yedi ila 10 yaş arası - özellikle yaşlı kedilerde kanser, artrit ve kalp, böbrek ve karaciğer gibi hastalıklara yakalanma olasılığı daha yüksek olduğundan, yaşlanma belirtileri için kedinize daha yakından bakmak isteyeceksiniz. hastalık. Kediler nasıl yaşlanır? Kedi yaşı tablosu Gördüğünüz gibi, yaygın oranı çok yanıltıcıdır yani yaşlanma hızları sürekli değişir - kediler yaşamlarının ilk iki yılında çok daha hızlı yaşlanır ve daha sonra yaşlanma süreci yavaşlar ve bundan sonra daha istikrarlı bir şekilde devam eder. Veteriner hekimler bu kedi yaşı ile insan yaşı hesaplamasına nasıl karar verdi? Başka bir deyişle, bir yaşındaki bir kedi, 15 yaşındaki bir insana fizyolojik olarak benzer - kendi açılarından, hem kedi hem de insan benzer büyüme ve gelişme aşamalarındadır.               Read the full article
0 notes
mizemediaagency · 3 years ago
Text
Twitter, resmi ortaklık programına üç sağlayıcı daha ekliyor
Twitter, resmi ortaklık programına üç sağlayıcı daha ekliyor
Tumblr media
Twitter’da ilan edildi onun başka bir uzantısı Ortaklık Programıüç yeni ortak sağlayıcının eklenmesiyle, iş kullanıcılarına artık daha derin Twitter verilerine ve desteğine erişebilecek tanınmış üçüncü taraflarla çalışarak platformdan en iyi şekilde yararlanmaları için daha fazla kapasite kazandırılıyor.
Tumblr media
Yukarıdaki grafikten de görebileceğiniz gibi, Twitter eklendi Programa Cision, Khoros ve Synthesio eklendi ve her biri iş kullanıcıları için özel destek sunuyor.
Karar: Halkla ilişkiler ve pazarlama iletişimi uzmanları için kazanılmış medya yazılımı ve hizmetlerinin önde gelen küresel sağlayıcısı
korolar: İşletmelerin büyüyen dijital kanal ortamında daha iyi müşteri deneyimleri ve bağlantılar kurmasına yardımcı olan, ödüllü bir dijital öncelikli müşteri etkileşimi yazılımı ve hizmeti
Bir Ipsos şirketi olan Synthesio: Sosyal dinlemenin öncüsü ve yapay zeka destekli tüketici zekasında lider olan Synthesio, tüketicilerin eksiksiz, doğru ve tahmine dayalı bir resmini sunar.
Eklemeler, Twitter’ın geçen yıl Eylül ayında yedi ortak daha eklemesinin ardından, Twitter’ın ortak programını 16 tanınmış üçüncü taraf ortakla buluşturuyor. Her resmi ortak, farklı, özel öğelere ayrılmıştır.
Tumblr media
Bu nedenle, şu anda bunlardan herhangi biriyle ilgili yardıma ihtiyacınız varsa, Tweet stratejiniz için size daha fazla seçenek sunarak bu resmi ortaklardan daha geniş bir uzmanlık havuzundan yararlanabilirsiniz.
Twitter ayrıca, Resmi Ortaklarının her birinin aşağıdaki unsurlara dayalı katı bir dizi seçim kriterini karşılaması gerektiğini de not eder:
kalite – Aday, önde gelen kaliteli bir ürün olarak tanınmalıdır.
Boyut – Adayın güçlü ve büyüyen bir işi olmalı
İlişki – Adayın Twitter’da iyi bir üne sahip olması gerekir
Sağlık – Aday, iş ve teknik sağlık standartlarını karşılar
Uyumluluk – Aday, Twitter’ın uyumluluk yönergelerini karşılamalıdır
Bu, bu ortaklarla çalıştığınızda, onların Twitter standartlarını karşıladıklarından ve araçlardan en iyi şekilde yararlanmak için gereken temel unsurlarla uyumlu olduklarından emin olabileceğiniz anlamına gelir.
Bu yeni ortakların her birinin resmi onay yoluyla daha geniş güven oluşturmasına yardımcı olurken, Twitter yaklaşımınıza çok yardımcı olabilir.
Twitter’ın ortaklık programı hakkında daha fazla bilgi edinebilirsiniz. burada.
Kaynak, Siteyi Ziyaret Edin
0 notes
yediboyut · 8 years ago
Photo
Tumblr media
U R B A N   S E X T O N    Metal Münzeviler 
Yazan - Çizen - Tasarlayan:  Levent Büdüş
90’lara ve Türkiye’de  yaşanmış yönüyle rock  ile  metal müzik 
kültürüne dair anlatılarla öyküler.
Tumblr media
© 02-2017 e-yayın 50 Lira
SERTİFİKALI KOLEKSİYONER
Özgün Tasarım Renkli Baskı 1 000,00 Lira  
Yayınlayan  7. Gün  7 Boyut  Yayın  Sayısı  3  Dili  Türkçe Yayın 
Tarihi  02-2017  Türü  Anlatı, Öyküleme Kategorisi Yaşam Tarzı
Müzik  Kültürü, Yeraltı  Edebiyatı.  Karton  kabı  içinde  indirme 
kuponu  özgün  tasarım ve Kargo dahil 600 Liradır. Daha fazla 
bilgi ve edinmek için lütfen bize yazın. 
Türkçe Dil Sanatlarına Destek Ol  
Tumblr media
KDS
Levent Büdüş Kitapları
1 note · View note
yeshua2019sblog · 3 years ago
Text
YEŞUA 2000 SONRASI BİLDİRİLER
SORU: “Yaşlı adam, hayatı sırasında yedi günlük bir sabiye hayatın yeri hakkında soru sormakta gecikmeyecek ve o adam yaşayacak! Çünkü, birincilerin çoğu sonuncu olacak ve bir olacaktır.” Bu sözlerle ne demek istedin kardeşim?
YEŞUA: Bu sözler benim söylediğim sözler değildir. Doğumumdan önce yaşlı bilgelerce benim için söylenmiş olan sözlerdir.
SORU: Tutku isimli filmdeki işkence ve ölüm sahnesi çok korkunçtu kardeşim. Abartılı mı yapmışlar?
YEŞUA: Daha da kötüydü.
SORU: Korkunç bir şey. Bu ne kadar ağır bir işkence. Acı korkunç boyutlarda olmalı. Normal, sıradan, bizim gibi insanların buna dayanması mümkün değil diye düşünüyorum.
YEŞUA: Hiçbir acı duymadım. Tanrı benim acı çekmeme izin verir miydi sanıyorsun? Vermedi. Hiçbir acı hissetmedim.
SORU: Neden “Baba beni niye terk ettin?” dediniz?
YEŞUA: O an için Tanrı’yla bağım kesildi. İnsan gibi oldum. Bir an panikledim.
SORU: Ölümden dirilip kalkmanız...
YEŞUA: Beni öldüremediler. Bayılmışım. Ben orada ölmedim. Benim ölümüm yeryüzünde olmadı.
SORU: Çarmıhtan alınıp mağara mezara kondunuz.
YEŞUA: Evet. Orada Tanrı beni iyileştirdi ve çıktım.
SORU: Fiziksel bedeninizle mi göğe alındınız?
YEŞUA: Evet. Kısa bir müddet dünyada kaldım. Sonra alındım.
SORU: Şimdi ruhsal âlemde bedeninize ne oldu? Niye dünyada bırakılmadı?
YEŞUA: Yukarıda bedeni terk ettim. Dağıldı.
SORU: Meryem ananın bedeni de göğe mi alındı? Öyle söyleniyor.
YEŞUA: Hayır. Onun bedeni dünyada bırakıldı.
SORU: İlk havarilerin tüm dünya lisanlarında konuşmaya başladığını iddia ediliyor ve bu durumu Kutsal Ruhun kendilerine verilmiş olmasına bağlıyorlar. Bu bana pek inandırıcı gelmiyor. Sen ne diyorsun kardeşim?
YEŞUA: Böyle bir şey olmaz kardeşim. Bu doğru değil. Burada kastedilen benim mesajımın tüm dünya dillerine tercüme edileceğiydi ki bu da gerçekleşti. Ayrıca Kutsal Ruh verilmez. Ruh tam arındığında topluluğumuza Tanrının izni ile kabul edilir ve o ruh artık Tanrının askeri ve ruhsal kardeşliğin bir üyesidir. Bizimle bir olur.
SORU: Sizin üç günlük ölüyü dirilttiğiniz, bir dokunuş ve sözle cüzzamlıları sapasağlam yaptığınız söyleniyor. Bu konu da bana inanılacak gibi gelmiyor. Ne dersin, kardeşim?
YEŞUA: Kardeşim, Lazarus ölmemişti. Cüzzam hastalığı son safhasında olduğu için onu mağaraya koymuşlardı. Ben onu oradan çıkarıp iyileştirdim. Yani iyileşme sürecine soktum. Kaderini Tanrının izni ile değiştirdim. Bunu yapabiliyorum. Ancak, bir dokunuşla sapasağlam olmaz ama iyileşir hastalığı. Topluma kabul edilecek seviyeye gelir. Aynı şeyi sana da yaptım, aksi takdirde sen ölüme yakındın. Tanrı sana ikinci bir şans verdi ve beni sana yolladı. Sen benim geldiğimi gördün. Vefat olayı fiilen gerçekleşince artık o ruhun bedeninde tekrar canlandırılması diye bir olgu yoktur. Yani bu, ölüyü diriltme, yoktur.
YEŞUA: Bazıları hâlâ “Ben ve babam biriz.” sözümü tartışıyorlar. Hâlâ ne demek istediğimi anlayamadılar. Onlara söyle: “Bedenim Oğul, ruhum Baba’dır. Dış görünüşüm insan, özüm Tanrıdır.”
‘’Tanrıya yaklaştıkça insanlar dünyadan uzaklaştıklarını hissederler. Maddeden uzaklaştıklarını hissetmek çoğunu rahatsız eder. Maddi tutkularından uzaklaşmak hoşlarına gitmez. Tanrı isteseydi herkesi istediği gibi yaratırdı ama O, insana özgürlük verdi. O, insanın özgür iradesiyle yüzünü kendisine dönmesini istiyor. Zorlama yapmıyor.
Mucize sadece Tanrının yapabildiği bir şeydir. Tanrı bana mucize gösterme gücü verseydi ilk yapacağım şey herkesin bana inanmasını sağlamak ve yüzlerini Tanrıya çevirmek olurdu. Tanrı bunu istemiyor. O, özgür iradeleriyle insanların kendisini seçmelerini bekliyor. Önemli olan da değerli olan da budur. Seçimin özgür irade ile yapılması.
Dünyanın iyiliğe ihtiyacı var. İstenmediğinizi hissetseniz bile siz sevgi neşretmeye devam edin. Dünyanın buna ihtiyacı var.
Başkalarının duygularını hisseden açık bir insansanız dikkat edin. Burun akması, ağırlık hatta esneme sizin enerji kaybettiğinizi, o ortamın ya da kişilerin sizin enerjinizi tükettiğini gösterir. Bu durumu fark edin ve kendinizi korumaya alın. Bu bir dua olabilir. Negatif konuları hemen değiştirmek ya da oradan uzaklaşmak olabilir.
Yok olduğunuz anda tanrı sallaşırsınız. Tanrı sallaşan olursanız insanların gerçeklerini görürsünüz. Dinler insanları sınırlandırır. Oysa biz size özgürlüğü veriyoruz. Önce sizi eğitiyor, doğruları söylüyoruz. Ve sizi özgür iradenizle bırakıyoruz. İşte sınav ondan sonra başlıyor.’’
SORU: İnsanlar öbür tarafa geçince akraba ve sevdiklerini görüyorlar mı?
YEŞUA: “Hayır. Böyle bir şey yok. Ancak ruh, dünyada neyi çok istemişse burada onu zihninde yaratabilir ve gerçek sanabilir.”
SORU: Şehitlik nedir?
YEŞUA: Böyle bir mertebe yok. İnsan nasıl bir karakter sahibi ise, bilinç seviyesi ve iç dünyası ne seviyede ise buraya aynı şekilde gelir. Ölümle boyut atlanmaz. Savaşta öldürülmüş olması onu ayrıca yüceltmez.
Soru: Tibet’e gittiğinizi söyleyenler var?
YEŞUA: Hayır.
 Soru: İncil’de Tanrının sizi insanların günahlarına fidye olmanız için yolladığını söylüyormuş. İnanamadım. Doğru mudur?
Yeşua: Hayır. Ben fidye olarak değil Tanrının sevgisi olarak geldim.  Ama hoş karşılanmadım ve öldürülmeye çalışıldım.  Şu an bile Dünya nüfusunun 2/3’ü kötü insanlardan oluşuyor. Sevgi ve ışık olan Tanrının düşmanları var.  Tanrı tüm iyiliklerin ve güzelliklerin kaynağıdır. Şu ana kadar, Tanrım onları affet ne yaptıklarını bilmiyorlar, diyordum ancak artık affet demiyorum.
0 notes
edebiyatsoylesileri · 4 years ago
Text
Melih Cevdet Anday / Şiir benim aklımdır
Tumblr media
Melih Cevdet Anday'ın şiirlerinde mitoloji ve tarihe yöneldiği dönemin önemli bir verimi de Ölümsüzlük Ardında Gılgamış'tır. Evrensel değerleri ve Anadolu’daki eski uygarlıkları işleyen ozan, bu tercihini açıklarken "Sadece kendimizde, sadece yaşadığımız anda hiçbir gerçeğe varamayız" diyor.
Önce neden Gılgamış diye sorayım. Kolları Bağlı Odysseus'dan bu yana söylencelere bağlı görünüyorsunuz. Belki işleyeceğiniz şiire bu söylence kişileri uyduğu için alıyorsunuz onları. Ama başka bir söylence de işliyorsunuz: Bilinen bir söylencenin dokunulmamış yanlarını, Troya Önünde Atlar'daki gibi... Bir yandan da çağdaş bir destanın ilmiklerini atıyorsunuz. Ben buna "ölümü bile bile yaşamakta direnen insanın destanı" diyorum. Yukarda şiirindeki madenci Balıkların Güneşi, Göl Kıyısında, Gelinlik Kızın ölümü, Duvarcının Oğlu, böyle bir destanın bölümleri sanki... 
- Söylence için, benim en çok yandaş olduğum yorum şudur: Söylenceler, ilkel toplumun düşleridir. Bu söylencelerden sanat eserine geçmek dil'den söz'e geçmek anlamına geliyor. Bu, Levy-Strauss'un yorumu. Çünkü bildiğiniz gibi, dil toplumsaldır, onu hiçbir birey tam olarak bilemez; birey ancak dil'den zaman zaman alır, bundan da ortaya söz çıkar. Ben söylemden söz çıkarmak istediğimi yıllardan beri biliyorum. Ayrıca mitosların "toplumsal düş" sayılması varsayımına da yatkınım. Freud nasıl bireylerin düşlerini çözümlemeye kalkıp bilinçaltı buluşuna gittiyse, söylemlerden de toplumsal bilinçaltına gidilebilir diye düşündüm. Bu bana toplumların ortak yanını, ayrıca eski ile yeninin, geçmiş ile bugünün benzerliğini de verecekti. Gerçekten de öyle oldu; bütün bu şiirsel denemelerimde insanı yakalama fırsatını elde ettiğimi sanıyorum. Örneğin Troya Önündeki Atlar şiirimin ilk bölümüne "Anakronik Atlar"ı soktum. Böylece elde ettiğim şeyin felsefi bir araştırma sonucu olduğunu söylemeyeceğim. Ama buradan şiirim için, dünyaya bakışım, insan anlayışım için çok kazandım. Şunu eklemek zorundayım, bu şiirden önceki bir düşünce değildi. Şiir üzerine çalışmam bende bu kanıyı uyandırdı. Çünkü beni, bugün yaşayan bir insan olarak yaşam kandırmıyordu. Yaşamın süregelen bir şey olduğuna kimsenin inanmadığını sanıyorum. Herkes sadece kendi yaşamını yaşam sanıyor kanısındayım. Gerçi herkeste bir tarih düşüncesi var, ama buna kimsenin inanmadığını biliyorum. Ben kendimi inandırmak için bu yola gittim ve bunu, bildiğiniz gibi Kolları Bağlı Odysseus adlı şiirimde, Troya Önünde Atlar şiirimde, Ölümsüzlük Ardında Gılgamış şiirimde ve sizin yukarda adlarını andığınız kimi kısa şiirlerimde kendime tanıtlamaya giriştim. Bu, bana yalnızca akılsal bir boyut değil, şiirsel boyutlar da kazandırdı. Gerçekte ben şiirsel boyutların aklı genişlettirdiği kanısındayım.
İnsan düşüncesinin ilerlemesi hep yasaklar içinde olmuştur
Bir söyleşinizde "Özgürlük ve yaratıcılık aynı şeydir" demiştiniz. Bence sanatçı yaratırken hiç de özgür değil. Siz "Şiirin 'neyi' söylemek değil 'nasıl söylemek' olduğunu bilenlerden biriyim" dediğinize göre, önce "nasıl söylemek" kısıtlaması, seçmesi var. Sonra, söylenecekler içinde "neyin söyleneceğinin" seçimi... O zaman özgürlük nerede... Şiire verilen emekte mi?
- Bizde özgürlük ve zorunluluk, sadece yasalara karşı bir sorun olarak ele alınıyor. Oysa bu sorun, yasalar dışında ele alınacak bir doğada, bir niteliktedir. Şöyle ki, toplumsal olarak koşullandırılmamızı, biyolojik koşullandırılmamızı göz önüne alacak olursak, özgürlük olarak bize ne kadar dar bir alan kaldığını anlarız. Ayrıca şunu da eklemem gerekiyor, bilmeden söylediğimiz sözler, bilmeden yaptığımız hareketler için ruhçözümcüler bilinçaltı diye bir neden kaynağı atıyorlar ortaya. Bütün bunlar karşısında insanın kendini bir kişi, özel bir karakter sayması hiç de kolay değildir. İnsanlar birbirlerine benziyorlar. Ve bunun farkında değiller. Demek ki zorunludurlar. Ben özgürlüğümü, diyebilirim ki, ozan olmama borçluyumdur. Çünkü yaratma, mecaz, imge, simge yoluyla, özgür olarak düşündüklerimi söyleyebildim diyemesem de, özgür olunabileceğini sezdim. Şunu yüzde yüz eklemem gerekir: Düşündükten sonra değil şiir yazarak düşünebiliyorum ancak. Şiir benim aklımdır. Akılcı şiiri bu anlamda anlıyorum. Yasaklar konusuna gelince; yasaların akla yasak koyabileceğine hiçbir zaman inanamadım. Tarihe inanıyorsanız bu sözüme de inanırsınız. İnsan düşüncesinin ilerlemesi hep yasaklar içinde olmuştur. Demek 'yasaklar var, ben düşüncemi söyleyemiyorum' düşüncesi yanlıştır. Akıl hep yasakları aşmıştır. Düşünmeyenler ya da yaratamayanlardır yasaklardan yararlanmak isteyenler. Benim Yanyana kitabım çıktığı zaman mahkemeye verildim. Savcı yedi buçuk yıl hapis istedi. Gerçi aklandım ama bugün size söyleyeceğim şudur; mahkemede söz konusu edilen birinin, Anı şiirimin, Rosenbergler için yazıldığı o gün tanıtlansaydı yatacaktım. Ama aradan bu kadar yıl geçti, Rosenberglerin suçsuz olarak öldürüldükleri gerçeği bizim televizyonumuzda da bir filmle gösterildi. Ben en güç durumda o şiirimi yazıp yayımladım. Okurlarım da biliyorlardı bu şiirin kimler için yazıldığını. Sloganlar her zaman mahkum edilebilir; ama şiiri mahkum etmek güçtür, mahkum edilse de mutlaka yengin çıkar. Çünkü zamana dayanan bir şeydir şiir.
Sadece kendimizde, sadece yaşadığımız anda hiçbir gerçeğe varamayız
Şiirlerinizde görüntülerin birbirini izleyişi bana bir filmi izleme tadı da verdi. Örneğin Duvarcının Oğlu, Yukarda, Birkaç Kuş, Kavruk İncir şiirlerinde bir kameranın hareketini izler gibiyiz. Göl Kıyısında'nın "Gün doğuyordu erken erken, / Üç beyaz nokta, kımıltısız. Bir karabatak ha bire dalıyor / Sular aydınlandı ya balıklar uyanır, / Bir bir yukarı çıkarlar, yüzeye, / Dört serçe havalandı yerden, / Görmemişim, bodur çama kondular." dizelerinde söz gelişi... Bir kamera olsaydı elinizde diyorum. Bir film yönetseydiniz...
- Adlarını andığınız şiirlerimde uzaktan yakına, yukardan aşağı bir çıkış olduğu doğrudur. Bu da kameranın hareketine benzetilebilir. Bu gözlemi bana ilk söyleyen sizsiniz. Şimdi açıklayayım gerçekten de bir film yönetmek isterdim, şiir anlayışımı anlatmak için. Bence bu derinlik anlayışı, yalnız zamanı değil uzamı da yok etmek anlamınadır. Kişiyi bireysel karmaşasından kurtarmanın tek yolu budur bence. Bu anda ben buradayken başka yerde başka olaylar geçiyor. Ve bu an geçmişteki ve gelecekteki anlarla içiçe giriyor. Bunu anlamadan insan-insan, insan-evren ilişkisini anlamaya olanak yoktur. Sadece kendimizde, sadece yaşadığımız anda hiçbir gerçeğe varamayız. İnsanın ayırdedici özelliği çok boyutlu olmasındadır. Bunu belki sinema en iyi anlatıyor. Ama izin verirseniz ben gene şiiri savunayım.
Bir iki düşünce arasında dönüp durmuşum
İlk şiirlerinizin söyleniş biçiminden tedirginlik duyduğunuz oldu mu hiç? Ya da bir dizeyi çok sevdiğiniz ve yinelemek istediğiniz? Bu sorunun eski şiirlerinizden Alaturka'daki "Çık benim şair tabiatım çık orta yere" dizesiyle son kitabınızdaki Paris'te Eski Bir Evde'den "Hadi çık ortaya konuş Derd'im" dizelerinden kaynaklandığını belirteyim.
- Eski şiirlerimin söyleniş biçimlerini eleştirdiğim çok oluyor. Ama kimi gün şaşarak görüyorum ki eski şiirlerimdeki kimi dizelerin ölçüsü kırk beş yıl sonra yazdığım şiirlerimin dizeleriyle tıpatıp tutuyor. Değişmedim demek istediğimi sanmayın. Bir ozanın değişmesi üzerine ayrıca konuşalım isterseniz. Ama burada sizin de örnek getirdiğiniz dizelerimin inanın ki sanki haberim olmadan yeniden dilime gelmesi beni şaşırtıyor diyeceğim. Ama bunda şaşacak bir şey yok. Sanıyorum ki ben bir iki düşünce, bir iki işleyiş arasında dönüp durmuşum.
Değişmek ve değişmemek bir arada varolmazsa, düşünce ortaya çıkamaz
Son olarak "bir ozanın değişmesi" konusunu açsak...
- Bizde genellikle değişmemeyi savunurlar; bunu kişiliğin bir tanıtı sayarlar. Sözgelişi Mehmet Akif şapka giymemek için Mısır'a gittiği için inancında direnmesi açısından övülegelmiştir. Oysa Mehmet Akif bu inancını gözden geçirebilirdi. Aynı düşünceleri, aynı sözleri yıllarca yinelemek kişiliğin tanıtlanması değildir. İnsan sürekli yenilenmeye zorunlu bir yaratıktır. Bunun gibi düşünce değiştirmek de aydın olmanın tanığı sayılmamalıdır. Burada aklıma geldiği için söyleyivereyim, Nurullah Ataç'ı sık sık düşünce değiştirmekle suçladılar. Oysa Ataç, bu yergilere karşı, "Benim bir iki düşüncem var, değiştire değiştire kullanıyorum" yanıtını verdi. Şunu demek istiyordu: Bir tek düşüncesi olanlar değiştirecek bir düşünceleri olmadığı için bana şaşıyorlar. Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum; değişmemek gibi değişmek düşkünlüğü de tembellikten başka bir şey değildir. Bir İngiliz düşünürü "Düşünce değiştirmek; ishal gibidir. Zararlılarla birlikte zararsızlar da çıkar gider" demiştir. Değişmek ve değişmemek, bu karşıtlar ancak özdeş olabildikleri durumda bir kişilik yaratımında yardımcı olabilirler. Çünkü ikisi bir arada varolmazsa, düşünce ortaya çıkamaz. Bunun gibi eyleme geçirici güç de kolay bulunamaz. Bir inançtan öbürüne atlamak, kişilikte hesabı verilmedikçe bir kişiyi bırakıp başka kişiye geçmekten farksızdır. Oysa bu bir süreçtir ve ancak bu süreç kişiliği ve yaratışı getirebilir. "Deneyim"i böyle anlamaktan yanayım. Şiirime gelince bütün yazdıklarımım ben.
(Sennur Sezer / Yazko Edebiyat dergisi / Sayı 17 / Mart 1982 / Arşiv çalışması: Yüce Yöney)
1 note · View note